18.05.2016

Yokuş Yukarı Giden Bir Gece


Bugün tarih 18 Mayıs. 1980 yılının bugününde Ian Curtis intihar ederek hayatına son verdi.

Ian Curtis'in son gecesi karanlığa yolculuk misali yokuş yukarı giden bir geceydi. Mekan, ekonomik çöküntü eşiğinde olan bir Britanya. Yabancılaşma, yalıtılmışlık, yoksullaşma ve varoluşsal sorunlar. O gece kullandığı ağır ilaçlar alkole yavaş yavaş karışıyor, zihni bulanıyordu. İki aşk arasında kalmış bir adamın çırpınışları yankılanıyordu karanlık bir gecede. Karısıyla boşanma noktasına gelmişti, çok gerilimli günler yaşıyordu. Ufukta bir çıkış yolu gözükmüyordu. Çok tehlikeli bir ruh hali geceye hakim olmaya başlamıştı.

O gece önce telefonda Genesis P. Orridge'i aradı. Orridge'in "Weeping" şarkısını ona baştan sona söyledi. Sonra Iggy Pop'un "Idiot" albümünü dinledi. Her halinden öfkeli olduğu belli oluyordu. Hayata karşı tarifsiz bir öfke. Bir varoluş sorgulaması. Kendi hayatıyla paralellik taşıyan Werner Herzog'un "Stroszek" adlı filmini seyretti. Bu film, hapisten çıkıp Amerika'ya giden bir müzisyenin hikayesi. Kendisine yeni bir hayat kurmak isteyen ama sonuçta ihtihar eden bir kişinin trajik sonu. Ian da Amerika'ya gitmeye hazırlanıyordu, ertesi gece yola çıkacaktı. 1980'lerin başında büyük bir hadiseydi Amerika'da konser vermek.

Sonrası mı? Sonrası boyna geçirilen bir ip ve sadece karanlık... Karanlığa karışan siyah bir tohum... Ne zaman Love Will Tear Us Apart çalmaya başlarsa, kalbimin bir köşesinde Ian Curtis’in ızdıraplarına ortak olurum… Ne diyordu Jacquel Brel My Death şarkısında: Ölümüm bir gerçek gibi beni bekler gençliğimin cenazesinde… Huzur içinde yat Ian Curtis...


16.05.2016

5 PAZARTESİ ŞARKISI


Bugün günlerden yine bir Pazartesi. Bugün listemizde yer alan şarkılar, 2004 yılında çıkmış albümlerden seçtiğim İtalyan Yokuşu'ndan aşağı, rüzğara asılıp Tophane'ye inen şarkılar... Bir bilgenin dediği gibi: "Yaşamdan payını eksitmeyi göze almadıkça insan, gerçeğin merdivenlerini tırmanamaz." O yüzden paylaşmak güzeldir.

Mutlu Pazartesiler...

Franz Ferdinand - Take Me Out

Yıl 2004, kapağındaki Sovyet tarzı minimalist tarzıyla bir grup hayatımıza giriyor. Franz Ferdinand hem indie müziğin hem de art rock'ın sınırlarını baştan çizen bir albüme imza atıyordu. Grubun söylemi "Kızların dans edebileceği bir müzik yapmak" kadar basit olsa da, bu albüm bir çığır açıyordu. Hem retro, bir o kadar da devrimci. Ayrıca onları sahnede canlı izleme fırsatını bulmam ise ayrı bir keyif.




Mylo - Drop The Pressure

2004 tarihli Destroy Rock & Roll albümü 24 yaşındaki bir gencin ne kadar yetenekli olabileceğini gösteren bir tez çalışması gibiydi. Yapımcılığını kendisinin üstlendiği ve tüm şarkıları bilgisayarda kendisi yapan Mylo'nun  çekici pop ezgileri, elektro stab'leri, chicago house formülü ve can alıcı break'leri bu albümü her ülkede gece kulüplerinin vazgeçilmesi haline getirdi. Ne yalan söyleyeyim ben de çoğu mekanda bu şarkıyı çalarak az ekmeğini yemedim. 




The Streets - Dry Your Eyes

Bugüne kadar çok az hip hop şarkıcısı gündelik hayatın sıkıcılığını Mike Skinner kadar akıllıca ele alabilmiştir. Mike Skinner bu ikinci albümüyle, boynuna altın zincir dolamış (50 Cent) gibi görgüsüz hip hop'cular ile laf dalaşına girmek yerine hayatın kendisinden sahneler sunuyordu. Sığ ve durgun sularda yüzen 50 dakikalık bir Sait Faik öyküsü... 



Morrissey - First Of The Gang To Die

Müzik tarihinin en büyük figürlerinden biri olan Morrissey, The Smiths sonrası başladığı solo kariyerinde düşüşe geçen ivmesini 2004 tarihli "You Are The Quarry" albümüyle tekrar zirveye taşıyordu. Üstelik bunu vatanı İngiltere'den çok uzakta yani ABD'de yapıyordu. Zaten Morrissey yeni vatanıyla ilgili yaşadığı getgitleri daha ilk şarkıda (America Is Not The World) belli ediyordu. Kimisi bu albümü muhteşem bir geri dönüş olarak yorumlasa da söz konusu Morrissey ise bu çalışmaya yalnızca en iyi albümlerinden biri sıfatını ekleyerek noktayı koyalım. 




Arcade Fire - Neighborhood #2 (Laika)

Bossa Nova'dan, Kroutrock'a pek çok tarzın indie rock adı altında eritildiği büyülü gerçeklik tadında bir çalışma Kanadalı Arcade Fire grubunun 2004 tarihli "Funeral" isimli albümü. Bu albümü dinlerken kimleri hissetmiyoruz ki; The Flaming Lips, Suede, Brian Eno, My Bloody Valentine ilk akla gelen isimler. Bundan iyisi şamda kayısı... 



BONUS: Green Day - Boulevard Of Broken Dreams

Fazla söze gerek yok sanırım. Albümün kapağındaki kalp şeklindeki el bombası her şeyi özetliyordu: Bu müzik yakında patlayacak. Patladı... 


15.05.2016

Yolculuk


Asuman: Eee? Artık beni sevmiyorsun öyle mi ?

Mükremin: Ya seni seviyorum da seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum hani eskiden seni sevmenin birbirimizi sevmenin değişik gevrek bir tadı vardı seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir orada mutlu mesut yaşardı. Yani bir şey olduğu vakit ilk bunu koşayım gideyim Asuman'a gideyim tarzı haberci telaşı olurdu.

Asuman: Şimdi ne oldu peki ?

Mükremin: Bilmiyorum Asuman , bilmiyorum. kalbim bir kuyunun dibindeki bir suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban. Yukarı tırmanmaya çalışıyor ama ne yapsın kuyunun duvarları düz, kuyunun duvarları ıslak.

"Bir Demet Tiyatro"

10.05.2016

Bir Şehir Katilini Arıyor


Seni düşünüyorum
Sen genç orospuların ölü padişahların frengililer şehri
Seni demir parmaklıkların arkasından seyrettim
Kıtlıkların hürriyetsizliklerin elinde gördüm
Her defasında daha yalnız daha kimsesiz daha fakirdin...

"İlhan Berk"

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...