2.06.2014

Dünyayı Kurtaran Adam



1980’lerin başı, soğuk savaşın insanların içine işlediği yıllar. KGB Başkanı Yuri Andropov, Ronald Reagen yönetimindeki ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı nükleer füzelerle bir saldırı planladığına inanıyordu. O dönem iki ülke arasında gittikçe kızışan silahlanma yarışı, ABD’nin ‘Yıldız Savaşları’ projesinin düğmesine basması ve Andropov’un Komünist Parti Genel Sekreterliğine seçilmesi bu güç savaşını hızlandırmıştı. Doğu ve Batı blokları arasındaki gerilim zirve noktasına çıkmıştı. Kremlin kesin talimat vermişti: Batı’dan bir füze ateşlenirse, emir beklemeden hemen Sovyet füzeleri ateşlenecekti.

Yarbay Stanislav Petrov, 26 Eylül 1983te Moskova dışındaki ‘Sovyet Nükleer Erken Uyarı’ merkezlerinden biri olan Serpukhov-15teki nöbetine başlamıştı. Kahvesini yudumlayıp huzurlu ve sessiz bir gece geçirmek istiyordu. Merkezin görevi, Amerikan nükleer füzelerini uydular vasıtasıyla denetlemekti. Sonbaharın kasveti kendisini hissettirmeye başlamıştı. Dışarıdaki soğuk sertleştikçe insanın içine işliyordu. 

Gece yarısından sonra, Petrov’un o hiç görmek istemediği manzara gerçek olmuştu. Amerika’dan bir füze ateşlenmişti. Emir subayının getirdiği kahveyi içmeye hazırlanıyordu ki kahve fincanı elinde kalakaldı. Birden odanın ışıkları söndü ve kırmızı alarm lambaları yanıp sönmeye başladı. Sirenler acı acı çalıyordu. Yarbay Petrovun önündeki bilgisayar ekranları sanki dile gelmiş, ‘haydi savaşa’ der gibi bağırıyordu. Soğuk Savaş’ın en dramatik anlarından biri yaşanıyordu. Her saniyenin hayati derecede önemi vardı. O an verilecek karar tüm dünyanın geleceğini değiştirebilirdi. Yıllar sonra, “Ellerim titriyordu. Oturduğum koltuğun ısındığını hissedebiliyordum.” diyerek duygularını dile getirecekti Yarbay Petrov. Sakin kalmaya çalışan Petlov mantık yürütmeye başladı. Amerika, bize saldırıyor olsa bunu tek bir füze ile yapıyor olmazdı herhalde! Muhakkak sistemlerde bir arıza olmalıydı. Mutlaka yanlış giden bir şeyler vardı. Uyarıyı dikkate almayacaktı. Sonrasında bilgisayar ikinci füze alarmını verdi. Ardından üçüncü, dördüncü ve beşinci…. Dev ekranda “VUR” emri belirdi. Ama yarbay hala sakindi. Her ne kadar Petrov, sistemden kaynaklanan bir arıza olduğunu düşünse de, emin olmasına imkan yoktu. Ya hata yoksa? Sovyet kara radarları ufkun ötesinde kalan füzeleri tespit edemiyordu; gerçek bir saldırı varsa, tespit ettiklerinde de her şey için çok geç kalınmış olacaktı. Üstelik Kremline haber vermek için de çok az bir zamanı kalmıştı. Kararını verdi; içgüdülerine güvenecek ve yanlış alarm protokolü uygulayacaktı.


Sadece bekledi, bekledi... Dakikalar geçmek bilmiyordu. 20 dakika geçti. Ortalık sakindi. Patlama olmadı. Haklı çıkmıştı. Sistem, güneş ışınlarının bulutlara yansımasını yanlış yorumlamıştı. Evet Yarbay Petrov, dünyayı olası bir nükleer savaşın eşiğinden çekip çıkarmıştı! O bir kahramandı. Etrafındakiler hararetle onu kutluyordu. Ama uyarıyı dikkate almayarak askeri prosedürleri ihlal etmişti. Sonrasında Kızıl Ordu onu hemen emekliye sevk etti. 74 yaşındaki Dünyayı Kurtaran Adam geçtiğimiz yıl ‘Dresden Barış Ödülü’ne layık görüldü. Tüm bunlara rağmen Petrovun kahramanlığı Rus sınırlarının içine giremedi. Kendi ülkesinde nedense yaptıkları görmezden gelindi. Moskova’nın banliyölerinden birinde 200 dolarlık emekli maaşıyla yaşama uğraşına devam ediyor. Zaten bu dünyada savaşı önleyenler değil, kinden, öfkeden beslenip savaş çıkaranlar kahraman oluyor. Peki soğuk savaşın bu gizli kahramanı o düğmeye basmış olsaydı ne olacaktı. 

Bu sorunun cevabını düşünmek bile çok iç karartıcı… Tekrar teşekkürler Dünyayı Kurtaran Adam...

The Man Who Sold The World - David Bowie

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...