19.05.2014

Varlık, Yokluk ve Hiçlik Üzerine Aforizmalar


Albert Camus, Sisifos Söyleni’ne şu cümleyle başlıyordu: “Gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır, intihar.  İntihar bir sonuç mudur yoksa neden mi?! İntihar sadece insanın kendi yaşamına son vermesi midir? Ya intihar ettiğinin farkında olmadan sürekli ölü olanlar. İçindeki hoşgörüyü ve şefkat tohumlarını öldürmüş, yaşayan ölüler. Birinin kalemini kırmak için, toprağın bir ölüyü beklediği gibi bekleyenler. Hep haklı, hep güçlü olup, Marx’a mezarında takla attıranlar.

İnsanlığın en büyük sorunu” buldum” demekle başlıyordu.  Evreka, evreka diye bağırıp ortalığı birbirine katan Arşimet ilk olarak bu günah tohumunu ekti.  Oysa çok mu zordu iki şişe köpek öldüren şarap içip susmak. Yine Kolomb, Amerika'yı bulduktan sonra değil, onu bulurken mutluydu. Mutluluğun doruk anı, belki Yeni Dünya'yı bulmadan üç gün öncesiydi; ayaklanan mürettebatın umutsuzluk içinde geminin burnunu gerisin geri Avrupa'ya çevirmek üzere oldukları an! Burada sorun elbette Yeni Dünya değil, yerin dibine batsın Yeni Dünya! Kolomb zaten onu görmeden, hatta bir şey bulup bulmadığını bile anlamadan öldü. Sorun, hayattır; yalnızca hayat. Hayatın kendisi, hayatı sürekli ve sonsuz biçimde bulma süreci... Onu bulup sonra da buldum diye noktayı koymak değil...


Alamut Kalesi’nde afyon içip, Mezopotamya’da gün batımını izleyen bir haşhaşi, Sirius Yıldızı’ndan medet uman bir Mısırlı, Trepanasyon yoluyla kafasına bir delik açılmış bir büyücü, Kaz Dağı’nın tepesinde hayatın anlamını arayan bir filozof, Woodstock çayırında bir gitar çığlığıyla kendinden geçen bir hippi, modernistlere söven bir Zerduş. Mississippi nehrinde Jeff Buckley’e el sallayan bir fani. Hepsi sadece “buldum” demek için bir ömür harcıyordu. Bulmak ve sonra kaybetmek 


Oysa her insanın düşlerinin gerisinde yaşadığı dönemin kargaşaları gizlidir. İçimiz bölünmeler, yabancılaşmalar, savaşlar, boş sözler ve ölülerle dolu. Bir an önce bulup ve kaybetmek için amansız bir yarış içindeyiz. Acımız nereden, yaşamımızın hangi kısmından kaynaklanıyor, bilmiyoruz. Tek bildiğimiz şu: İnsanlar, insana yaraşır şekilde yaşamak istemiyor. İçimizdeki yorgun kalabalıklar hiç geçmeyen doğum sancılarıyla kıvranıyor. 

O yüzden; düz yoldan çık, kayıp bir kentin denize açılan sokağında kaybol, gazoz kapağından tabutlar yap, nükleer santrallerin duvarlarına işe, çocuklara tütün içmeyi öğret, devrik cümlelerin ölümcül gücüne inan, arkandan sen de mi Brutus diye bağırsınlar, Pandora’nın kutusunu aç, saklı taşra faşizminin içine tükür, otostopla Tibet’e doğru yol al, Hindistan’a giden bir trenin kuyruğundan yakala, Tanrılardan ateş çalarak sonsuza kadar lanetlen, kendi kalemini kendin kır, iki şişe ucuz şarap iç ve tarihi yeniden yaz, sigortalı bir işe girmeden aşık ol, sonra uzun sürmüş bir günün akşamında bir zeytin ağacı dik ve

“BENİ SEVME ARTIK!“

 
Joy Division - Love Will Tear Us Apart

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...