2.04.2014

Tanrılar Kana Doymayacaklar mı?


Sabahattin Ali..Kısa ömrüne büyük yapıtlar sığdıran; yazdıklarından yola çıkarak "daha fazla eser verebilseydi, kültürel yaşamımız nasıl etkilenirdi?" sorusunu sorduran edebiyatçı. En verimli çağlarında bundan tam 66 yıl önce "milli duygularını tahrik ettiği" gerekçesiyle acımasız bir şekilde başına sopayla vurularak öldürüldü. Katil, "milli duyguları tahrik edildiği" için ceza indiriminden yararlanarak 4 yıl hapis yatıp çıktı.

Çünkü namuslu olmak, sorgulamak, düşünmek bu ülkede suçtu ..

"Bu memlekette namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanlar'ın pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizler'e takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık. Han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Milletin derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez bir suç, ne büyük bir günahmış meğer!"

Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf , Aldırma Gönül ile kalbimize oturan büyük adam, büyük şair Sabahattin Ali'nin yaşam öyküsü de bize hediye ettiği romanlardan farksız değil. Kızı Filiz Ali de babasının yaşamını "Filiz Hiç Üzülmesin" adlı kitapta, babasının objektifinden fotoğraflarla toplamıştır. Ve kitap "annesine ve babaları siyasal, faili meçhul cinayetlere kurban giden bütün çocuklara.." ithaf edilmiştir..


"Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hiç üzülmemiş gibi yaptım. Yıllar boyu onun öldüğüne inanmadım. Geri gelecek diye bekledim. Kalabalıklarda ona benzettim insanları, yabancı ülkerlerde beyaz saçlı, kısa boylu, tombulca adamları takip ettim, odur diye. Rüyalarıma girdi sık sık, hiç konuşmadan, gözlerini hafif kısarak, gülümseyerek baktı bana rüyalarımda, ben hep peşinden koşup onu yakalamak istedim ama hiç başaramadım.

Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü o "Filiz hiç üzülmesin.." demişti. Ama Denizler asıldığında, Sinanlar, Mahirler öldürüldüğünde çok ağladım, yıllarca gözpınarlarımda babam için biriken gözyaşları durmadan aktı, aktı, aktı.. Türkiye'de siyasal cinayetlere kurban giden değerli insanların ne ilki ne sonuncusuydu babam. Tanrılar kana doymayacaklar mıydı?"

diye başlar Filiz Ali kitabına.. Sonra yaşam öyküsüne geçer ve ailelerinden başlayarak anlatmaya devam eder. Almanya seyahati, evliliği, okuma düşkünlüğü, kitapları, dostları, yazıları, mektupları, politik görüşlerini aktarır babası Sabahattin Ali'nin kendi objektifinden çektiği fotoğraflar eşliğinde..

Derken sona gelinir, ölümü halen bir sır olan babasının, kemikleri bile yok edilir. Bir mezarı bile kendilerine çok görülen babasının mezar taşını Filiz Ali'nin dağlara nasıl kaydettiğini izleriz sonunda.. Yüreklerimizde faili meçhul cinayetlerin tükenmez acısıyla...

"19 Haziran 1993 günü köylülerin kırk beş yıl önce babamın ölüsünü buldukları çatağa gittim. Cesedi bulan çoban hala yaşıyordu ve olayı da kim bilir kaçıncı kez anlatıyordu. Çobanın bulduğu cesedin babamın cesedi olup olmadığı yıllar boyu tartışıldı, durdu. Her neyse, ne; ama benim asıl içimi yakan onun bir mezarının bile olmamasıydı. Madem "meskeni dağlar" dı Sabahattin Ali'nin, biz de ona dağlarda bir işaret bırakacaktık. Çatağın yakınındaki düzlükte arkasını Istıranca ormanlarına dayamış koskoca bir kayanın üzerine gömdüğümüz mermer parçasına "Başım dağ/ Saçlarım kardır / Benim meskenim dağlardır" diye yazdık. O günden beri artık babamı rüyamda görmüyorum ve inanıyorum ki artık ruhu huzura kavuştu ve dağlarda özgürce dolaşıp duruyor.."


0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...