15.04.2014

Eşik


Çocukluğumun güzel günleri büyük bahçeli bir evde geçti. Ellerim, ayaklarımdan uzak alabildiğine, kendi aydınlığında büyür, havada unutulan güvercinlerin gölgesi yastığıma düşerdi. Çil horozum, Karabaş'ım. Varsın gönlümce dönmesin demir tekerlek, kıllı kemiklerin arasından gittikçe çukurlaşan ucuz bir cep beni durmadan doğururdu çocukluğuma. Kaptanın sivri dişleri, üçgen tuğlalar gibi önüme düşen gülüşü. Soluk almadan yaşayan insanlar görürdüm bahçelerde, gözleri dikiş dikmekten delinmiş iri papağanlar, ay ışığından kalma parmaklıkların arkasından bakarlar insana. Fırıldak gibi çevirirdim masanın üstünde kibriti, mayıs güneşinin çalı çırpısı koltuğumda, giderdim dünyaların bahçemizle bitiştiği yere. Günlerce kutularımı aradığım olurdu otların içinde.

- Neden yemek yemiyorsun? diye sorardı annem.
- O çekici aldığın yere koy! diye seslenir Kaptan.

Gülerdim onlara kucağımda taşıdığım pencereden..

"Oktay Rifat"

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...