10.01.2013

Ağır bir roman


Ağır Roman’ın yazarı Metin Kaçan artık aramızda değil. Sosyal medyada Amerika’yı yeniden keşfetmiş heyecanıyla haber şu şekilde verildi. “Kaçan’la ilgili iddialar doğru çıktı. Kaçan intihar etti.” Ardından yorumlar geldi. Hani her şeyi eleştirip ama kendisi asla bir halt olamayan tipler vardır. O zümre hemen yazarın 1995’teki tecavüz suçunu hatırlattı. Lafı öldü ve adalet tecelli ettiye getirdiler. Ölüden medet ummak bu olsa gerek. Tartışmalar sürdü gitti, ama tek gerçek değişmedi. Metin Kaçan artık aramızda değil.

Kaçan geride bir ağır roman bıraktı. Bu roman beton gibi sert ve gerçekten ağırdı. Ondan sonra ne yazdıysa bu romanın altında ezildi kaldı. Metin Kaçan bir kesime göre bizim Gabriel Garcia Marquez’imizdi. Kendi yarattığı çarpık bir kentin sokaklarında kendi dilini kullandı. Bu dil alışılandan farklı, sert bir dildi. Gözden ve gönülden ırak tutulmuş sokakların dili. Aslında kulakları tırmalayan bir kentin sesi.


Kolera sakinleri; serttiler, yoksuldular, eğitimsizdiler, lumpendiler. Ama her şeye rağmen yaşadıkları şehre aittiler. Çünkü bu kavgada gidecekleri başka bir yer yoktu. Bu nedenle temel meseleleri yaşadıkları yeri koruma ekseninde dönüyordu. Kısaca “Kolera Günlerinde Aşk” güzeldi. Bazen bir şehri insan gibi seversiniz, ya da bir insanı şehir gibi. Bu açıdan Ağır Roman aslında o günlerden, günümüzde yaşanan kentsel dönüşüm ve bu rant uğruna yerlerinden edilen insanları anlatıyor. Kolera sakinlerinin o günlerde yaşadığı sıkıntıları, günümüzde yerlerinden sürgün edilmiş insanlar yaşıyor. Belki de bu yüzden Ağır Roman’dan uyarlanan dizisi kentsel dönüşüm mevzularına girince yayından kaldırıldı.

Ağır Roman alışılmışın ötesinde sert dili olan bir romandı. Bol küfürlü, tehditkar ve erkek dilinin her yere işlediği bir atmosferi vardı. Bu nedenle romanda şiddet vardı, yoksulluk vardı, duvarlar ardında kalmış bir kültür vardı. Ama herşeye rağmen bu kültürün günümüz dünyasına inat, naif bir raconu vardı. Bu iç ahlaka göre kim yamuk yaparsa cezasını bir şekilde öder, düzen bozulmadan hayat devam ederdi. Ezilenler bir şekilde bu düzende hep ayakta kalırdı.



İnsan bir yazarın bir anlık verdiği bir karar sonrası hayata veda etmesine üzülüyor. Karlı bir İstanbul gününde, bir anda bindiği taksiyi durduruyor, cüzdanını ve telefonunu arabada bırakıp kendini boğazın soğuk sularına bırakıyor. Tıpkı kendi cümlelerinde söylediği gibi “Kış olmasına rağmen yalınayak yürüyorum bazen. Çünkü yerden yaşanan hikayeleri çekebileyim diye”

Metin Kaçan söylediği gibi ölüme de çıplak gitti, geride bıraktığı veba günlerini düşünmeden. Yaşadığı hayata dipnot değil, başlık atarak veda etti…

Cem Karaca - Resimdeki Gözyaşları

Cem Karaca - Tamirci Çırağı

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...