4.10.2012

Orhan Gencebay'la 60 Yıl


Orhan Gencebay hakkında BirinciBlog'da yazmış olduğum yazı:

Son günlerde müzik camiasında bir Orhan Gencebay fırtınası yaşanıyor. Orhan Gencebay’ın müzikteki 60. sanat yılına özel “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümü kısa bir süre önce yayınlandı. 32 ismin Orhan Gencebay’ın Türk müzik tarihine damgasını vurmuş 33 özel eserini yeniden yorumladığı ve koro halinde “Batsın Bu Dünya” şarkısını söylediği bu çift CD’lik albüm ilk 5 günde 250 bin gibi bir satış rakamına ulaşarak rekorları altüst etti. Her detayı özenle hazırlanan albümün kapağı ve kitapçığında metalize altın yaldız baskı tekniği uygulandı. Albüm kapağında ve albüm kitapçığında fotoğraf kullanılmayarak tüm sanatçı görselleri elle çizilerek illüstrate edildi. Kısaca albümün görsel kısmına çok emek harcandı. Bu noktada can alıcı soru geliyor “Peki aynı özen sanatçı seçiminde ve altyapıların hazırlanmasında gösterilmiş mi?” Cevap; maalesef hayır.


Tribute albüm, Türkçesiyle saygı albümü kavramı bizim müzik kültürümüzde yeni yeni oturan bir kavram. Bu noktada aranılan en önemli kriter cover şarkıların orjinalinin vermiş olduğu tadı yakalaması ya da en azından ortaya özgün bir şeylerin çıkması. Peki Orhan Gencebay için yapılan bu saygı albümünde bu tat yakalanabilmiş mi? Bence kimi şarkılarda hayır. Bu noktada seçilen isimler ve yapılan düzenlemeler çok yanlış olmuş. Örneğin Demet Akalın, Serdar Ortaç, İzel gibi isimlerde bu yanlışlık çok sırıtıyor. Elbette albümde seçilen şarkılara kendi yorumunu özgünce katmış isimler yok değil. Örneğin Athena, Duman, Manga, Özcan Deniz, Yıldız Tilbe gibi isimler bu özgürlüğü sonuna kadar kullanmışlar. Sonuçta müzik zevki bir noktadan sonra öznel olabilir ve bu yazdıklarım bir şekilde kendi kişisel görüşlerimi yansıtır. Ama keşke böyle değerli bir projenin içeriği ve yapılan düzenlemeler için daha fazla emek harcanmış olsaydı. Şimdi birazcık Türkiye’deki arabesk kültürü ve Orhan Gencebay’dan bahsedelim isterseniz.


Arabesk müzik bir kimya gibi içinde birçok bileşeni barındırıyor. Arabesk bir tutam Türk sanat müziği, biraz halk müziği, arap, hint ezgilerinin birleşimiyle 60’lı yıllardan itibaren  sosyal bir fenomen olarak hayatımıza girdi. İçinde barındırdığı bol acı ile minibüslerden meyhanelere, gecekondulardan yeni nesil burjuvazinin lüks evlerine kadar geniş kesime uzandı. Her dönem kendi yıldızlarını çıkaran bu akım Orhan Gencebay’ın ilk 45’liği ile yollara düştü diyebiliriz. Bu müziğin devler liginde elbet ağırlıklı olarak erkek egemenliği yaşandı. Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut gibi isimler her dönem popüler oldular. Arabesk bir anlamda yoksul Anadolu delikanlılarının sıfırdan zirveye çıkmaları için bir araçtı. Çünkü gözlerinin önünde İbrahim Tatlıses gibi çok büyük bir örnek vardı. Kadınlar açısından baktığımız zaman bir dönem Neşe Karaböcek, Gülden Karaböcek, ilk dönemlerinde Mine Koşan, Bergen ve Esengül bu yarışın öncü isimleri oldular. Bu noktada arabeskin gizli kahramanı söz yazarı Ali Tekintüre’yi es geçmeyelim. Yazmış olduğu bol acılı şarkılar, birçok sanatçı vasıtasıyla hafızalara kazındı.

Özellikle 70’li yıllarda arabeskin yükselişine tanıklık ettik. Bu yükselişte en büyük etken Yeşilçam filmlerine sızan arabesk şarkıları olmuştu. Yıllar içerinde Arabesk hiçbir zaman ölmedi, sadece form değiştirdi. Her şeyin özelleştirildiği bir dönemde arabesk devletleştirilmek istendi. Bunun için bulunan kurban ise Hakkı Bulut oldu. “Seven Kıskanır” parçasını cilala ve yirmi yıldır arabeskin yasak olduğu devlet televizyonuna çıkar. Sonrasında bu “Acısız Arabesk” projesine millet bir tarafıyla gülsün. Bu acısız kavramı herhalde aynı zamanda ‘rakısız arabesk’ anlamına geliyordu. Yıllar sonra Hakkın Bulut bu duruma gereken cevabı yine bir şarkı ile vermişti: Nasıl içmeyim?


Daha sonraki süreçte arabesk Sezen Aksu ile pop şarkılarına, Ahmet Kaya ile protest müziğe ve 90’lı yıllarda Duman ile rock müziğe sıçradı. Müslüm Gürses kendine özgü tarzıyla zamanla bu yoksul kesimden şehirli rockçı gençliğe kadar dinleyici kitlesini genişletti. İbrahim Tatlıses hep yeniliklere açık kaldı. Orhan Gencebay karizmasından ve cool duruşundan asla taviz vermedi. Her dönem başında ‘küçük’ sıfatı olan arkadaşlar türemeyi sürdürdü. Bu dönemin en sönük ismi Ferdi Tayfur oldu diyebiliriz.

Büyük şair Cemal Süreya, arabeskin üç devini, üç ünlemle tarif eder. Gencebay “Of!”, Ferdi Tayfur “Ah!”, Tatlıses “Allah Allah!”tır. 1944 doğumlu besteci, söz yazarı, bağlama virtüözü ve sinema oyuncusu Orhan Gencebay büyük bir kesim tarafında arabesk müziğin mucidi olarak kabul edilir. Çocukluğundan itibaren müzik cemiyetleri ve saz evlerinde geçen hayatı onun bugünlere gelmesinde büyük rol oynadı. Ona en çok ilham veren ustası, Ankara havalarının kahramanı Bayram Aracı’ydı. Aracı’nın ritmik saz tekniğine kendince yöresel ve alaturka ritimler ekledi. Bu temelin üstüne Mısır müziğinden ve batıdan almış olduğu eklentiler özgün Orhan Gencebay müzikal yapısını oluşturdu. Yıllar içerisinde “Bir Teselli Ver”, “Hor Görme Garibi”, “Batsın Bu Dünya”, “Hatasız Kul Olmaz”, gibi şarkılar milyonların diline dolandı.


Evet dile kolay 60 yıl gibi uzun bir sanat yaşamında Orhan Baba her dönem bir sanatçı ve fikir adamı olarak tazeliğini korudu. “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümü keşke bu büyük sanatçının şanına yakışır büyüklükte ve ticari kaygılardan bağımsız yapılmış olsaydı. Elbette bu küçük eleştirilerim albümün çok kötü olduğu yönünde değil. Sadece müzikal anlamda biraz zayıf kaldığı yönünde. Ayrıca bu albümün yok satması bir gerçeği daha gözler önüne koydu. Hani diyorlar ya eskisi gibi albümler satılmıyor. Dijital devrim müzik sektörünü öldürdü, bilmem netten müzik indirmek yasaklansın falan filan. Görülüyor ki insanlar parasını gerçekten kaliteli müziğe harcamak istiyorlar. Mantar gibi türeyen, bilgisayar teknolojisinin arkasına sığınmış bakkal müzisyenlerine değil. Ve ne acı ki bu müzisyenlerden ülkemizde bol miktarda var ve kendilerine sanatçı diyorlar. Yazımı yıllar önce “Hey” dergisinde yazılmış bir haber ile bitirelim. 1977’de Orhan Gencebay’ın ‘Sarhoşun Biri’ 45’liği yayınlandığında, dükkanına çilingir sofrası kuran İzmirli bir plakçı, plağı satın alan herkese bir kadeh rakı ikram etmişti.

Not: Bu yazıyı hazırlarken ülkemizin müzik konusunda en bilgili kalemlerinden biri olarak gördüğüm Derya Bengi’nin “Arabesk” ve “Orhan Gencebay” hakkındaki yazılarından faydalandığımı belirtmek isterim. Buradan kendisine sevgilerimi iletiyorum.

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...