17.09.2012

Kayıp Şehir


Mevsimin kışa hazırlık yaptığı bu günlerde, televizyon kanalları yeni yayın döneminde birbiri ardına yeni sezon dizilerini yayınlamaya başladılar. Bu dizilerden kendi adıma en ilgi çekeni “Kayıp Şehir”. Öncelikle Kayıp Şehir alışagelmişin aksine tepedekilerin değil, en alttakilerin hayatına odaklanıyor. Yani bir anlamda artık deniz kenarında bir yalıda yaşayan ihtişamlı bir ailenin ya da köy konağında etrafına emirler yağdıran bir toprak ağasının hayatından çıkıp bir şehrin kirli arka sokaklara uzanıyoruz. Bu sokaklarda yaşayanlar öteki tabir ettiğimiz ve burun kıvırdığımız insanlar aslında; hırsızlar, işportacılar, translar, fahişeler, sokak çocukları, göçmen Afrikalılar, Çingeneler. Bu açıdan dizinin giriştiği iş büyük bir risk aslında. Hep güzel şeyleri izlemeyi seven, muhafazakar kurgulara alıştırılmış ortalama izleyici için zor bir dizi. Gerçi Behzat Ç. bir anlamda bu alışılmış, tek düze ilerleyen, beyinlere uyuşukluk hissi veren kurgu mantığını yıkmıştı. Her bölümde çuvaldızı bir yerlere batırmayı ihmal etmiyor, anlayan anlaması gerektiği anlıyordu.


 
Bütün bu ciddi riskleri önceden öngördüğünü tahmin ettiğim dizinin elbette kendine özgü kozları var. En başta dizinin hikayesi, politik duruşları ve kalemlerinin gücü ile ötekilerden olan bir ekip tarafından yazılmış: Yıldırım Türker, Murat Uyurkulak, Hakan Bıçakçı, Seray Şahiner, Leyla Olça. Öykü geliştirme ve proje tasarımı Tomris Giritlioğlu, yönetmen Cevdet Mercan ve müzikler Demir Demirkan. Buna Sezen Aksu’nun dizi için söylediği sözlerini Yıldırım Türker’in yazdığı “İstanbul Yokmuş Bundan Başka” şarkısını eklediğimiz zaman sanırım ne söylemek istediğim daha net anlaşılıyor.



Kayıp Şehir bir göç hikayesi ile başlıyor. Toptaş Ailesi birbirlerine bağlı ve güçlü, tipik bir Karadeniz ailesidir. Meryem beşi erkek, biri kız altı çocuk ve yaşlıca bir kayınpeder ile beraber yaşamaktadır. Altı kardeşten en büyüğü İsmail yirmi beş, fırlama bir çocuk olan İrfan yirmi üç, sorumluluk sahibi Kadir yirmi iki, tek kız çocuk olan Seher on sekiz, okumayı hiç sevmeyen Sadık on altı ve en küçük Hakan’sa sekiz yaşındadırlar. Beklenmedik olaylar Toptaş ailesini bir göçe doğru iter. Apar topar İstanbul’a gelen aile, hepsinden önce bu büyük şehre gelmiş olan büyük oğul İsmail’in evine sığınır. Bu noktada bu göç teması Ömer Lütfi Akad ve Halit Refig filmlerini anımsatıyor. 1965 tarihli Gurbet Kuşları’nda Bakırcıoğlu Ailesinin reisi baba Tahir Efendi’nin o meşhur cümleleri akıllara geliyor. “Allah’ın izniyle şah olacağız İstanbul’a şah. Sırt sırta verdik mi, kolay. Dağları bedesten ederiz vallahi”. Ama bilmez ki İstanbul ne şahları soytarı etmiştir. Ve elbette Haydarpaşa Gar’ından denize bakıp “İstanbul, ya sen beni yeneceksin ya da ben seni “ repliğini söyleyen bağrı yanık Anadolu Delikanlıları nasıl unutulur. Bu noktada bu cümleleri söylemek dizide futbolcu olmak hayaliyle yanıp tutuşan ve gerçekten yetenekli olan İrfan karakterine düşüyor.



Dizinin oyuncu kadrosuna gelirsek,  yılların usta oyuncusu Ahmet Mekin İsmail Dede rolünde bir sigorta gibi dizinin başköşesinde yaşananları seyrediyor. Aysel rolündeki Gökçe Bahadır bataklık kızı rolünde bir yeni Müjde Ar profili çiziyor. Uğur Polat sessizce rolünün hakkını veriyor. Sorumluluk sahibi kardeş rolündeki Kadir ve kişisel fikrimce geleceğin yıldız adaylarından biri olacak delidolu topçu rolündeki İrfan yani İlker Kaleli ilk bölüm itibariyle dikkat çeken isimler.

Yeni sezonun farklı yapımlarından biri olan “Kayıp Şehir”, sığlaştırılmış, tamamen kurgusal düşler çizen bir dizi sektöründe ayağı yere sağlam basan bir yapım. Gerçek hayatta göz ucuyla baktığımız en altta yaşayanlara dair çarpıcı bir hikaye. Toplum olarak bazen gerçeklerin gözümüze sokulması biri rahatsız ediyor. Tıpkı Behzat Ç örneğinde olduğu gibi bu dizinin yasaklanmasını isteyen kimseler çok yakında yayında olabilir. Ve son olarak Aysel demişken dizideki saplantılı aşık ve bir futbol kulübünün başkanı rolündeki Uğur Polat’ın Gökçe Bahadır’a olan tutkusu aklıma bir Attila İlhan şiirini getirdi.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum…

Chromatics - In The City

Enon - In This City

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...