9.05.2014

Biraz da sinema: Züğürt Ağa


“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” der Herakleitos. Özellikle Türkiye coğrafyasında bu sözün taşıdığı anlam çok daha iyi anlaşılıyor. 80 Askeri darbesi sonrası Türkiye’de hem siyasi, hem ekonomik, hem de insani anlamda çok şeyler değişti. İç göçün hızlandığı, küpünü dolduranların kolay yoldan köşeyi döndüğü yıllarda, “ahlaki yozlaşma” bütün bu yaşanan sürecin en büyük yan etkisi oldu. Üstelik bütün bu yaşananlar benim memurum, benim esnafım işini bilir şeklinde söylemlerle siyasi yönden de desteklendi.

Züğürt Ağa temel olarak bu yozlaşma ve değişim döneminde inandığı değerler ve vicdanı ile ayakta kalmaya çalışan bir köy ağasının hikayesine odaklanıyor. Nesli Çölgeçen’in yönetmenliğini, Yavuz Turgul’un senaristliğini üstelendiği bu yapım iç burkucu bir değişim öyküsünü anlatıyor. Güney Doğu’da küçük bir köy Haraptar. İsmi gibi harap olmuş bu köy eskisi gibi verimli değil, köylüler karın tokluğuna çalışıyor, ağalık sistemi yavaş yavaş çöküşe geçmiş. Bütün bunlara yeter diyenler köyü terk ederek soluğu İstanbul’da almışlar. Bu değişime direnen tek kişi Züğürt Ağa. Fakat Züğürt Ağa son darbeyi yanına maraba olarak aldığı ve köylüleri hırsızlığa teşvik eden çıkarcı Kekeş Salman’dan yiyerek, varını yoğunu satarak büyük şehre göçmek zorunda kalıyor.



Yaşlı annesi, karısı, çocukları, babasının kısa evliliğinden yadigar kalan Kiraz ile birlikte yeni bir hayat için gelinen büyük şehir Züğürt Ağa için tam bir hayal kırıklığı olacaktır. Daha önce hiç çalışması gerekmemiş, elinde çiğ köfte yapmak dışında bir zanaatı olmayan ve üstelik temiz bir kalbinin olması doğal olarak giriştiği her işte hüsrana uğramasına neden oluyor. Bu duruma dayanamayan karısı ve çocukları evi terk ediyor. Geride sadece aralarında gizliden gizliye derin bir sevgi yaşadıkları Kiraz kalıyor. Ağa için geriye tek yol kalıyor, geçmişe dair her şeyi silerek bu yeni dünyaya ayak uydurmak.



Yönetmen Nesli Çölgeçen bu bireysel hikaye üzerinden değişimi, iş ahlakının nasıl bozguna uğradığını ve kırsala ait kuralların şehir hayatında nasıl ayaklar altına alındığı çok güzel anlatıyor. Özellikle bu anlatımda kullandığı simgesel yöntemler çok etkiyici. Örneğin, ağalığın sembolleri olarak sunduğu nesnelerden her birinin tek tek elden çıkması ve son olarak Züğürt Ağa’nın tutkuyla bağlı olduğu körüklü çizmelerin eskiciye satılması kapanan bir dönemin hüznünü yansıtıyor. Anlıyoruz ki bu yeni düzen içerisinde ayakta kalabilmek için namuslu olmak peki bir şey ifade etmiyor. Artık köy ağalığı yerini “şehir ağalığı”na bırakıyor. Bu şehir ağalığı figürünü de en güzel Kekeş Salman canlandırıyor. Kekeş Salman’ın verdiği temel mesaj basit aslında; bir devir sona erdi ve büyük şehirde yaşamak için oranın kuralları ile yaşayacaksın. Bu yeni düzende para kazanmak çok önemli ve bunu nasıl kazanacağının da pek bir önemi yok. Zaten filmin sonunda ağayı sokakta çiğ köfte satarken görürüz, ilk önce utanarak, sattıkça umutlanarak ve sesini yükselterek satar çiğ köfteyi. Marabalarının onu çiğ köfte satarken görmesini bile umursamaz ve tüm çiğ köfteleri bitirdikten sonra büyük bir keyifle boş tepsiyi çalarken görürüz Ağayı. Yeni gün yeni bir umut demek artık Züğürt Ağa için.



Züğürt Ağa senaryosunun barındırdığı ince noktalar, öykünün içine güzelce yedirilmiş yan temalar ile izleyici düşüncelere sevk ediyor. Kırsal hayatın bir gerçeği olarak, kadınlara verilen değer, başlık parası, din adamlarının kırsal kesimdeki etkisi, köylülerin siyasi tercihlerinin nasıl belirlendiği gibi konular esprili bir şekilde senaryoya yansıtılmış. Şu an düşündüğümüzde bile güldüğümüz bu konular günümüzde bile devam eden bir sorun aslında.

Film başta Şener Şen ve Erdal Özyağcılar olmak üzere oyuncuların performansları, sahici işlenmiş köy sahneleri, Atilla Özdemiroğlu imzasını taşıyan müzikleri, sürükleyici kurgusu, temelde ele aldığı mesele ile Türk sinemasının en güzel filmlerinden bir tanesi. Kendi züğürt, fakat yüreği zengin bir adamın hüzünlü hikayesidir Züğürt Ağa.

Barış Manço - Domates Biber Patlıcan

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...