20.10.2016

The Space Lady


Müziğin her zaman gizli kahramanları ve nev-i şahsına münhasır isimleri vardır. Yaklaşık 30 yıl önce sokaklarda doğmuş ve mutluluğu orada bulmuş melek sesli bir kadının Susan Dietrich yada herkesin bildiği ismiyle The Space Lady'nin hikayesi onlardan bir tanesi. Şehir San Francisco. Sadece keyboard ya da akordeon kullanarak klasik Amerikan şarkılarını yorumlayan bir kadın. Müziğin evrensel gücüne bir kez daha şahit oluyoruz. Onu canlı görmek için gelen turistlerin sayısı, Özgürlük Heykeli'ni görmek için gelenler kadar çok. İnternet sayesinde büyüyen hayranlarından gelen mail ve mektupların sayısını o bile bilmiyor. Hayranlarının ısrarı üzerine yıllar önce şu ana kadar sokakta her zaman çalıp söylediği şarkılarından oluşan bir amatörce bir kaset hazırlamış. Bildiğim kadarıyla aradan geçen onca seneye rağmen herhangi bir plak şirketiyle bir albüm yapmadı. Sadece birkaç toplama albüme onunla özdeşleşen şarkılarıyla katıldı. Hatta internet üzerinden bir EP yayınladı.


Başından hiç çıkarmadığı melek kanatlı demir kaskı sayesinde onu tanımak çok kolay. Şimdi Space Lady'nin hikayesine gelirsek. Kocası ve küçük kızıyla sakin bir hayat süren Susan Dietrich'in hayatı bit pazarında gezerken bir akordeon satın alması ile değişir. Hikayenin diğer kısmına bakarsak tarih 70'lerin başı. Amerika'da karmaşık bir hava hakim. Yaşam felsefesi olarak aktivist bir hayatı benimsemiş olan ailesiyle kendi ülkelerinde bir sürgün hayatı yaşıyorlar. Her an hapse atılma korkusuyla geçen günler ailece San Francisco'dan Boston'a taşınmalarına neden olmuş. Bu süreç Susan'ın hayata karşı direnişini artık müzikle yapma noktasına getirmiş. Metro istasyonlarında başlayan ve bugünlere gelen bu süreç aileye ek olarak bir maddi getiri de sağlamış.

Peki Space Lady nasıl bir müzik yapıyor dersek. Öncelikle onun kullandığı bir mini Casio MT-40 klavyaden bahsetmeden olmaz. Özellikle bu alet Space Lady'nin büyülü sesine bir lo-fi bir hava katıyor. İkisi sanki bütünleşmiş. Susan bu oyuncak vari Casio 'yu çeşitli pedallara bağlayıp, orjinal bir sound yaratmayı başarmış. 

Aradan geçen onca yıla rağmen reklamını yapma konusunda bilinçli olarak hep geri planda durması, sade bir ekipmanla inandığı müziği hayata geçirme çabası aslında lo-fi müzik estetiğini bir hayat biçimi olarak benimsediğini çok açık bir şekilde gösteriyor.

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...